31 Mayıs 2008 Cumartesi

BİZİM ORALAR GÖZÜMDE TÜTÜYOR.

ANNEANNEMİN ÇOCUKLUĞUNUN GEÇTİĞİ BABAOCAĞI BURASI
bİZDE HER YAZ GİDER DENİZE GİRERİZ BURADA. BİZİM EVDE AZ İLERDE ZATEN.
ARKASI KESTANE ORMANLARI,
ÖNÜ DENİZ,
BURADA ÇOK İLGİNÇ BİR DURUM VAR;
DENİZLE KUMSALIN BİRLEŞTİĞİ YERDEN TATLI SU ÇIKIYOR VE EVE MOTORLA BASILIYOR,
BUZ GİBİ SUYA DOYUM OLMUYOR.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

İLGİNÇ VE GÜZEL BİR HİKAYE DAHA

HİKAYEYİ BİZLERLE PAYLAŞAN KADİR KILIÇ BEYE TEŞEKKÜR EDERİZ.


GUZEL BIR HIKAYE


Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu.Bir tane yere düştü.Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu .Çocukluk iste, -Aman babaanne dedim.- Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. -Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi.- Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?'Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.Aradan yıllar geçti.Hukuk Fakültesinde öğrenciyim.Alain'in proposlarini okuyorum.Birden irkildim.Babaannemi hatırladım.Alain, bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu.İlave ediyordu. Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır diyordu.On dokuz yıl evveldi.Stockholm'e gitmiştim. Bir otele indim.Geceydi.Sabahleyin, traş olmak i çin lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm.'Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun' diyordu.Doğrusu hayretler içinde kaldım.Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir.Birçok eşya üzerinde' İsveç çeliğinden yapılmıştır' diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.İsviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur. 'Şu tarihte, su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi ols a, kapının önüne koyun. İsviçre'nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.'Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş, hayatın manasını anlayamamış, zavallı kimselerdir.Böyleleriyle; evini mezat salonuna çevirmiş zavallı, diye eğlenirler.Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi darboğazdan geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar.Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve; -Şu andan itibaren der, -Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.-Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır.Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok.Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm.Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak... *Gerekmediği halde elektriği yakmakla, suyu kapamadan bos yere akıtmakta, gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz? *Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.Bir mıh bir nalı kurtarır.Bir nal bir atı, bir at bir komutanı, Bir komutan bir orduyu,Bir ordu bir ülkeyi kurtarır diyordu..Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız.Burada parayı da, maddiyatı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

SATILIK BU YILIN TAZE POLENLERİ

Üretmiş olduğumuz bu yılın taze polenlerini satışa sunmuş bulunmaktayız.

200 gr lık polen 15 ytl

500 gr lık polen 35 ytl

1000 gr lık polen 50 ytl dir.

İlgilenenlere duyurulur.

yalcinsezer@msn.com

İSTANBULLU ARICILARA KENE HABERİ İLE İLGİLİ BİR MÜJDE DAHA

KKKA AÇISINDAN İSTANBUL RİSK TAŞIMIYOR
Zati Vatansever'in verdiği bilgiye göre, İstanbul'da görülen kene türü ağırlı olarak Ixodes Ricinus. Bu kene genellikle nemli taban örtüsüne sahip ormanlık alanlarda yaygınlık gösteriyor. Türkiye'de en çok Marmara ve Karadeniz bölgelerinin denize bakan kesimleri ve Akdeniz bölgesinin yüksek kesimlerinde görülüyor.
Söz konusu kene Laym Boreliyoz ve kene ensefaliti denilen iki ciddi hastalık taşıyabiliyor. Bu hastalıklar da günümüzde birçok Avrupa ülkesinin başlıca sağlık sorunları arasında yer alıyor. KKKA hastalığı ise hyalomma marginatum adındaki kene tarafından bulaştırıyor. Bu kene genellikle orta Anadolu platosu ile Karadeniz Bölgesinin güneye bakan kesimleri arasında yaygınlık gösteriyor. İstanbul'da ise pek gözlenmiyor. Dolayısıyla İstanbul'da KKKA hastalığı açısından bir risk bulunmuyor.
KKKA VİRÜSÜ TAŞIYAN KENE
Türkiye'de 30'un üzerinde kene çeşidi bulunuyor ve bunlar 800'ün üzerinde hastalık taşıyor. KKKA virüsü her kenede bulunmuyor. Bu virüsü özellikle Hyalomma soyuna ait keneler taşıyabiliyor.
Virüs taşıyabilen kene yumurtadan çıktıktan sonra tavşan gibi küçük yaban hayvanları ile yerde beklenen yabani kuşların üzerinde konaklıyor. Erişkin olduğu zaman buradan yere düşüyor, daha sonra da büyük yaban hayvanları, büyükbaş evcil hayvanlar ve insanların üzerine geliyor. Beslenmesini tamamlayan kene tekrar toprağa düşüyor erkek ölüyor, dişi kene ise önce yumurtluyor (bir defada 5-7 bin adet yumurta bırakıyor) daha sonra ölüyor. KKKA virüsü taşıyan bir kenenin yumurtalarının yüzde 3-5'i virüslü çıkıyor.
Erişkin avcı kene konaklayacak bir canlı bulamazsa iklim şartlarına göre ortalama 1 yıl yaşıyor. Artı 16-18 derece sıcaklıkta yaşam süresi 3 yıla kadar çıkıyor.
Büyükbaş yaban veya evcil hayvanlara gelen kene bir defa besleniyor (kan emerek), bu da 10-15 gün sürüyor.
Bu keneler karakter olarak diğer kenelere benzemiyor. KKKA virüsü taşıyabilen Hyalomma soyuna ait keneler "avcı kene" olarak da biliyor. Bu keneler diğer keneler gibi otların üzerinde değil toprakta veya toprak altında saklanıyorlar, titreşimleri, ısı, koku ve nefesteki karbondioksiti hissedebiliyorlar, gözleri olduğu için de avlarını siluet şeklinde görebiliyorlar ve avlarına atlıyorlar.
KORKMAYIN, KİŞİSEL ÖNLEMİNİZİ ALIN
Hangi kene türü olursa olsun, kenelerle bulaşan hastalıklardan korunmak için birinci ve en öncelikli yapılması gereken şey "kişisel korunma önlemlerinin" alınması. Bu konuda Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış kene öldürücü spreyler ile muamele edilmiş elbiselerin kullanılması, kenelerden korunma açısından önem taşıyor.
Özellikle kırsal alanda yaşan, tarlada çalışan kişilerin bunu bir yaşam tarzı haline getirmeleri gerekiyor.
NASIL ÇIKARILMALI
Vücuda kene yapıştığı zaman öncelikle paniklememek gerekiyor, çünkü her kene hastalık taşımıyor. Keneyi bir uzmanın çıkarmasına veya hemen bir sağlık kuruluşuna gitmek gerekmiyor.
Keneyi deriye batmış bir ağaç kıymığı gibi algılamak gerekiyor. Kene elle, peçete, pens veya iple çıkartılabiliyor. Keneyi deriye tutunduğu en yakın yerinden sabit ve yavaş hareketlerle çıkartmak gerekiyor. Keneler kolay kolay patlamıyorlar ve kusmuyorlar.
Kene tutunmasını takip eden ilk 10 günü takip etmek gerekiyor. Ateş, baş ağrısı ve aşırı kırgınlık varsa hemen bir sağlık kuruluşuna gidip kene tutma hikayesini doktora anlatmak gerekiyor.
Bu arada Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileri de kenelerin tümüyle yok edilmesinin imkansız olduğunu belirtirken, "bu konuda insanlık aciz kaldı" diye konuştular. Kene ile mücadelede en önemli önlemin "kişisel önlem" olduğunu vurgulayan yetkililer, pikniğe veya yeşil alana giden insanların en azından elbiselerinin kıvrım yerlerine sinek ilacı sıkmaları tavsiyesinde bulundular.

UYKU HASTALIĞI YAYAN SİNEKLERDE KAPIDAYMIŞ

ÇEÇE SİNEKLERİ», 1 santimden biraz iri sineklerdir. Koyu renk tonları, grimsi esmer ile koyu sarımsı - esmer arasında oynar. Yatay ve zayıf hortumlarından ve sırtlarından makas gibi caprazlanmış kanatlarından derhal tanınırlar. Kafaları geniş, torakstan az daha dardır. Bir çift iri petek gözleri vardır. Erkekler, dişilerden ancak cinsiyet organlarından ayırt edilirler.Çeçe sinekleri yalnız Afrika'da bulunurlar. Orta Afrika'nın geniş bir alanında insanlarla evcil ve yabani hayvanların ölümüne sebep olduklarından, «Glossinidae» ailesi bütün kitaplarda yer alır.Çeçe sinekleri'nin çok garip bir üreme usulleri vardır. Döllenen dişi, rahminin içinde gelişen ve özel bir salgıyle beslenen bir tek yumuşak, hacimli ve beyazımsı larva doğurur. Anne bunu doğurmak için, kumlu bir alanda bir bitki dibi veya devrilmiş bir ağaç altı arar. Larva doğduktan sonra beslenmeyerek derhal toprağın içine girer ve birkaç saatin içinde küçük bir fıçı biçiminde, siyahımsı bir pupa olur. Çeçe sineği altı hafta sonra pupanın içinden çıkar. Her iki eşey de kan emicidir. Çeçe sinekleri'nin birçoğu, insanların ölümüne sebep olan Afrika uyku hastalığının amilleri tripanozoma'ların ileticisidir.






Ufak, fakat tehlikeli bir aile:
«Glossinidae» ailesi çok ufaktır. Yirmi bir türün hepsi «Glossina» grubundandır. Bu türler üç gruptur:Adını «Glossina fusca» türünden alan «fusca» grubundan on tür vardır. Bunların, Afrika uyku hastalığını bulaştırıcı rolleri yoktur.Adını «Glossina palpalis» ten alan «palpalis» grubunda beş tür bulunur. Bu grubun üyeleri, Gambiya uyku hastalığının âmili «Trypanosoma gambiense» yi insanlara, suma hastalığına sebep olan «Trypanosoma uniforme» yi koyunlarla keçilere, «Trypanosoma vivax» ı ise sığırlarla atlara bulaştırırlar.Adını ««Glossina morsitans» tan alan «morsitans» grubunda altı tür vardır. Bu çeçe sinekleri, Rodezya uyku hastalığı'mn âmili «Trypanosoma rhodesiense'yi insanlara, öldürücü nagana hastalığının âmili «Trypanosoma brucei» yi sığırlarla atlara, suma hastalığına sebep olan «Trypanosoma caprae» yi sığırlara ve otlayan yabani hayvanlara, «Trypanosoma suis» i ise domuzlara bulaştırırlar.
Kaynak:
http://www.hayvanansiklopedisi.com/Oldurucu-Cece-Sinegi.html
Ismail Daracikli wrote:
Yeni bela "uyku hastalığı" kapıda25.05.2008Uzmanlar, Afrika'dan yurda giriş yapan ürünlerle birlikte gelen ve kara sinekten daha iri olan çöl sineğinin öldürücü etkiye sahip "uyku hastalığı" bulaştırdığını belirterek, yetkilileri uyarıyor.Sedef ŞENKAL DEMİR/ GAZETEPORT İSTANBUL- Ziraat Yüksek Mühendisi Derya Ulaşoğlu, kenelerin yanı sıra yine ölümle sonuçlanan bazı salgın hastalıkların da yine kapıda olduğunu belirterek, özellikle Afrika'dan yurda girişi yapılan ürünlerde ilaçlamanın büyük önem taşıdığını söyledi. Ulaşoğlu çeçe sineği de denilen "Tsetse Fly", yani çöl sineğinin gümrüklerden yurda giriş yaptığına dikkat çekerek, Kanamalı Kırım Kongo hastalığına neden olan keneler gibi bu sineklerin de öldürücü olacağını söylüyor. GÜMRÜKTEN GEÇEN ÖLÜMCÜL SİNEKLERTürkiye'ye Afrika'dan bol miktarda ürün girişi olduğunu belirten Ulaşoğlu, gümrüklerde fumigasyon, yani zehirli gaz ile böcekten arındırma yönteminin iyi uygulanmadığına dikkat çekerek şu uyarılarda bulunuyor: "Şu anda yalnız Afrikada görülen 'Tsetse Fly' (Çeçe Sineği, Çöl Sineği) veya ' Glossina spp.' , 'Trypanosoma' parazitinin bazı türlerini insanlara taşıyarak "Uyku Hastalığı" ( Sleeping sickness)'na, at, sığır gibi hayvanlara taşıyarak da "Nagana Hastalığı"na neden olmaktadır. Bu durumun iş kaybına neden olmanın yanında öldürücü etkisi de vardır." HER YIL 250-300 BİN KİŞİ UYKU HASTALIĞINA YAKALANIYORWHO (Dünya Sağlık Teşkilatı) kayıtlarına göre heryıl 250-300 bin kişi uyku hastalığının pençesine düşüyor. Tedavisi çok pahalı olan bu hastalık karasinek gibi görünen ancak 'Tsetse' sineklerinden bulaşıyor. Tsetse sineklerinin karasinekten biraz iri olup, 8-17 mm uzunluğunda olduğu belirtiliyor. Bu sineklerin Türkiye'ye Afrika'dan giriş yapan ürünler içerisinde geldiği belirtilirken, Afrika'dan ülkemize tonlarca ürün girişi olması nedeniyle uzmanlar vatandaşları uyku hastalığı bulaştıran bu sinekler için ciddi bir şekilde uyarıyor.FUMİGASYON'UN ÖNEMİ"Ülkemizde böcek populasyonun artışı ve yeni türlerin ortaya çıkmasında 'Küresel ısınma' tek başına sorumlu tutulamaz.Ülkeye giriş yapan her türlü ürün içerisinde canlı hayvan girişi de önemli bir konudur. Gelişmiş ülkeler ,ülkeye giriş yapan her türlü üründe (mermer dahil) fumigasyon şartı (zehirli gaz ile böcekten arındırma yöntemi) aramaktadır. Ülkemizde bu sorun ne yazık ki az gelişmiş ülkeler boyutundadır.Her türlü yönetmeliğe rağmen ülkeye içerisinde canlı hayvan olan ürün girişine (gıda dahil) iltimas gösterilmektedir.Bu olay kimi kime şikayet edeceksin boyutundadır.Olaylar görmezlikten gelinmektedir.Gazeteport.com

24 Mayıs 2008 Cumartesi

KENE MÜCADELESİNDE ARICILARIN DURUMU NEDİR?

Biliyoruz ki biz arıcıların en büyük sorunlarındandır ilaçlamadan etkilenen arıların ölümleri.


Bazen fındık ilaçlaması karadeniz bölgemizde, bazen buğday tarlalarında süne zararlısına karşı yapılan ilaçlamalar, bazen piknikçilerin sineklerden etkilenmesini önlemek için yapılan ilaçlamalar,bazen meyve ve sebze bahçelerinde uygulanan ilaçlamalar vs vs vs şimdi birde kene mücadelesi için yapılan ilaçlamalar arıcıları korkutuyor.

Dün İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünde çalışan Fahri Ormancı adlı arıcı abimiz İstanbul'un çeşitli bölgelerinde kene mücadelesi kapsamında ilaçlamaların başladığını ve bu ilaçlamalar neticesinde arıların ölebileceği noktasında arıcıların sıkıntı duyabileceğini ve gerekli müdahalenin biran evvel yapılması gerektiği noktasında bize bilgi verdi ve gerekli tedbirleri almamız noktasında uyardı. Bilinçli bir vatandaş ve arı sevdalası olan Fahri beyin mantıklı bir o kadarda önemli olan bu istemi doğrultusunda hemen gerekli birimler tarafımdan arandı. İstanbul Büyük şehir Haşerelerle mücadele Müdürlüğünden yetkililerle bir seri görüşme neticesinde ilaçlamaların çeşitli mesire yerlerinde yapıldığı doğrulandı. Bu bölgelerde yapılan ziraai ilaçlamada kullanılan ilaçların arı biyolojisine zarar vermeyen türden olduğu ve arıcıların bu ilaçlamalardan tedirginlik duymamaları gerektiğini bildirdiler.

Arıcılar tabiatta her türlü tehlikeye açık bir şekilde çalışmak zorundalar. Bitkiler üzerinde bulunan keneler ilede temas etmeleri kuvvetle muhtemel. Sadece kene değil, sıtma sinekleri, akrep, yılan çıyan gibi bir çok zehirli canlı ilede karşılaşılabilecek bir durum ortadadır. Arıcıların özellikle gezgincilik yapan arıcıların şehir merkezlerinden uzakta olmaları durumunda karşılaşılabilecek olumsuzluklardan hızlı bir şekilde uzaklaşabilmeleri için önceden tedbir almaları gerekmektedir. Bu nedenden ötürü planlı ve programlı çalışmaların yürütülmesinde fayda vardır.


Tüm canlılar sevimli bir o kadarda özeldir. Her birinin tabiatta önemli bir takım görevleri de vardır. Her şeyin azı karar çoğu zarardır. Ekolojik dengenin bozulduğu yerlerde sorunların karşımıza çıkması kaçınılmazdır. Ekolojik dengenin kurulmasında hiç de azımsanmayacak şekilde yardımcı olan arıcıların ülkemiz genelinde yerleşimlerinin düzenlenmesi ve yat kulüplerinin limanlardaki ihtiyaçlarını gidermek için alınan tedbirlerin benzerleride arıcılar için alınabilmelidir.
Tekrar görüşek ümidi ile.





21 Mayıs 2008 Çarşamba

KANOLADAN AYRILIŞ HER YÖNDEN KOLAY OLMADI

Ayrılma çalışmalarına başlamadan önce çiçeklerdeki tohuma bağlanma durumunu takip ettik. Fakat aşka tarlalardaki geç ekilen kanola çiçeklerinin çiçeklenme sürecini uzatması bizi bir taraftan arı bölmeye diğer yandan ana yetiştirmeye ve diğer yandanda taşınma çalışmalarına başlamamıza neden oldu. arıların sayısı azaldı derken bölmeler ve oğullar sayıyı artırırken; nakil çalışmaları ile birlikte bölme çalışmalarınıda yapmayı fırsat bildik.
Kovanlı ve kovansız arı satışları bize bu yıl Aydından Yıldız kovan olarak bildiğimiz kovan üretim atölyesinden polenlikli olan kovanlardan alma fırsatıda verdi. 200 adet olarak aldığımız polenlikli kovanların artık bize polen üretimi konusundada yardımcı olacağı ve polen üretiminin inceliklerinide ayrıntılı olarak izleyebilme fırsatı sunacak.
Arılıkta gördüğünüz hurda kovanların bir çoğunu elimizden çıkardık fakat halen diğer arılıklarda yaklaşık 100 kadar eski hurda kovan bulunuyor. Bu kovanlarda ana arı üretimine de devam etmekteyim.
Yardımcılarım bir taraftan kat atıyor, bir taraftan bölme yapıyor diğer yandan taşınma çalışmalarını gerçekleştiriyorlar.
Bu yıl ayçiçek balına hevesleniyorum. Yağışlar bol. Kestane balıda önemli fakat, her bölgeye hitab eden arılarında gelişmelerini ve bereketini test etmek istiyorum. Bir gerçeği deneme yolu ile onaylamak istiyorum.


Burası terk edilirmi diye düşünüyorum ama bir yağmur ile tüm çiçeklerin ortadan kalkması çok ilginç oldu.
200 arısı olan herkesin bir ufak kamyon yada büyük kamyoneti olmalı. Nakliyelerde elinizin altında istediğiniz zaman çalışma imkanı sunabilecek bir araç çok önemli.

Katlı arılarda özellikle bal varsa ve balda sulu ise taşıma olmaz. Bir çok aksilikle karşılaşırsınız.
Her arıcının elinde kaç arılı kovanı varsa mutlaka bir o kadarda boş kovanı olmalıdır.
Her arıdan alınabilecek olan bir oğul yada bölme arıdaki gelişme düzenini takip sırasında bu kovanlara ihtiyaç çok olur.
Arkadaki tek katlar bölmelerimiz belkide ayçiçeğine yetişicek bir kısmı

Artık diğer resimler yorumsuz