3 Temmuz 2006 Pazartesi

BÜYÜK KENTLERDE ARICILIK YAPILABİLİRMİ?

Büyük şehirlerde arıcılık yapılabilir mi diye soru çoğu zaman ilgi çekici gelmeli insana. Bende ilkin bu soruya olmaz herhalde diye düşünerek hayıflanmıştım. Ömrümün büyük bir kısmını İstanbul gibi büyük bir şehirde geçirdiğimden ve kent ortamında hiç de ziraat ile ilgili bir çalışma görmediğimden belki de tabiat ilgimi daima çekmiş ve isteyerek biyoloji bölümünü okumuş idim. Yıllar sonra arıcılıkla olan ilgili çalışmalarıma anadoluda mesleğimi gerçekleştirme çabaları ile birlikte yan yana götürme fırsatı buldum.
Arıcılığa başlayan herkes mutlaka Nizamettin Kayral amcanın kitabını mutlaka hatim eder hatta yetmez tekrar tekrar okurlar. Bende çocukluğumun geçtiği Bakırköy de zaman zaman arı kovanlarının bulunduğu o bahçeyi dikkatle izler gelip geçerken kutuların içerisinde ne olduğunu anneme sorardım. Çocukluk yaşlarında kovanlardan çıkan bu böceklerin yuvalarına nasıl girdiklerini , nasıl yerlerini şaşırmadıklarını anneme sorardım. Sanki ilerde bu işlerle uğraşacağımı biliyormuşçasına tabiatla ilgili gözlemlerim hiç durmadan arttı. İsteyerek okuduğum Biyoloji bölümünün ardından en çok heves ettiğim araştırmaya açık olan Biyoloji öğretmenliğime devam etmekteyim. Nizamettin beyin arılığını gören onunla tanışan ,konuşan biri olmak benim için bir ayrıcalıktır.
Arıcılığa Artvin ili Yusufeli ilçesinde Pamukçular köyünde başladım. O bölgenin mükemmel arıcısı Ahmet Ağduman hocamızın arıcılıkla ilgili bilgi ve tecrübelerinden yaralandım. Köydeki Hacı amcadan aldığım 2 Kovanla başladığım arıcılığı bu gün büyük boyutlarda şehirde yapmaktayım.
Şehre gelinceye kadar arılarımı önce Yusufelinden görev yerim olan Giresun Espiye ilçesine götürdüm sonra memleketim Kastamonu Abana – Bozkurt ilçelerine götürdüm Fakat uzaktan kumanda ile çok zor olduğunu gördüğüm arıcılık işini İstanbul da doğduğum büyüdüğüm kentte yanı aşımda yapmalıydım ve öyle oldu. İstanbul dışında tabiatın müsaade ettiği yerleri bir köşeye bırakın balkonlarında arı bakan nice arı sevdalısı gördüğümde şaşkınlıktan kendimi alamadım. Algıda seçicilik denilen psikolojik tanım burada kendini gösterdi ve ben hemen her yerde arıcılıkla uğraşan kişileri kısa sürede buldum ve tanıştım.Şimdi bırakın İstanbul u Türkiye de arcılıktan bahsedildiğinde tanınan biri olmakla karşı karşıya kaldım. Bu tanınma durumu bana mutluluk vermekte . İnsanlar akalarından birkaç şey bıraktıklarında ölümsüz olurlarmış. Yada öldükten sonra kendilerinden bahsettirebilirlermiş. Kitap, cami gibi kullanılabilen bir bina , bilgili insanlar yetiştirdiklerinde. İçeriğini doldurduğum sitede mutlaka eksikler vardır ve mutlaka eklenilecek birçok bilgi bulunmaktadır. Fakat yapılan bu çalışma bile büyük bir boşluğu dolduracak seviyede nitelendiriliyor. Bilgiye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunun göstergesi mailler her zaman geliyor.
İstanbul da en ufak bir bölge bulan arı sevdalıları dere kenarlarında, bahçelerinde, taraslarında,balkonlarında, yol kenarlarında ,yazlıklarda yapmaktadırlar bu zevkli işi . Belki büyük masraflar harcayarak çok cüzide olsa bal elde etmektedirler. Bazı seneler yüksek miktarda bal elde ettiklerini söyleyenlerde vardır. Şehir atmosferinde elde edilen balların ne derece iyi olduğunun düşünülmesi gerekmektedir. Lakin şehrin yoğun olduğu bölgeler dışında ziraat yapılan kırsal ilçelerin olduğu bir gerçektir. Buralarda yıllardır ayçiçeği yada kestane balı elde eden arıcılar bulunmaktadır.
Şişli gibi bir yerde balkonda duran oğulun kendine mum örerek yuva yapmaya çalıştığı düşünülecek olursa memleketimizin ne derece arıcılık yapmaya elverişli olduğunu anlatmaya gerek bile kalmaz.
Ne diyorlar. İstanbulun taşı toprağı altın . Söyleyenler bilerek söylemişler demekki.

Hiç yorum yok: