28 Mart 2009 Cumartesi

LANGSTHROT-DADANT-MAYE

DÜnya gazetesinde maye kovanların sahibi Muzaffer beyle rööportaj.



İSTANBUL - Bir tesadüfle 1986 yılında Türkiye'de ilk şemsiye bidonunu üreten ve bugün hala en büyük üreticisi konumunda bulunan Yıldırım Plastik'in sahibi Muzaffer Yıldırım, arılar için özel termo kovan geliştirdi. Büyük bir AR-GE çalışması ile termo kovanın patentini de alan Muzaffer Yıldırım, Bulgaristan'da katıldığı bir fuarda ise inovasyon ödülü aldı. Kovanı üretebilmek için her gittiği yerde arıcılarla temasa geçip dünyadaki arıcılık trendlerini araştıran Yıldırım, üniversitelerin ilgili bölümleri ve dalının uzmanı öğretim görevlileri ile de dirsek teması ile ürettiği kovanları artık üreticilerin beğenisine sunmuş durumda. Türkiye'nin arı koloni sayısında Çin'den sonra ikinci ama kovan başına üretimde altıncı sırada olduğu bilgisini veren Yıldırım, Türkiye'de bir kovanda 15-16 kg'lık bal alındığına dikkat çekerek, "Bizim geliştirdiğimiz kovanla 2 katı yani 30 kg'lık bal üretimi yapmak mümkün" dedi. Yıldırım'ın hem kovanı nasıl ürettiğini hem krizle arasını hem de bugünlere nasıl geldiğini konuştuk. İşte Yıldırım'ın KOBİden'e verdiği cevaplar.
Yıldırım Plastik neler üretir?
Otomotiv yan sanayiinde üretim yapıyoruz. Otobüs, kamyon gibi araçların plastik parçalarını üretiyoruz. Mesela belediye otobüslerinin mono blok koltuklarını biz üretiyoruz. Bu alanda Mercedes, Isuzu gibi firmalarla çalışıyoruz. Promosyon ürünlerimiz var. Ülker, Algida, Coca Cola gibi firmalara örneğin dondurma dolaplarının yanında bulunan şemsiyelerinin su bidonlarını üretiyoruz. Sütaş gibi firmalar için bazı ambalajlar yapıyoruz.
Şemsiye bidonu ilginç, nasıl başladınız?
1986 yılında ilk biz ürettik şemsiye bidonunu. Sonra başka firmalarda girdi. Firmalar bize ürünün prototipinbi getirir biz kalıbını yapar, üretime geçeriz. Oto ve gıda sanayine ambalaj kalıbı yaparken müşteri yönlendirdi. Biz ürettik ama biz tasarlamadık. Yurtdışından örneğini getirdiler, biraz kapora verdiler. Yaptık ama müşteriyi bir daha bulamadık. Bir sürü bidon elimizde kaldı.
Nasıl sattınız peki?
Bütün bidonlar elimizde kalınca bu sefer şemsiye üreticilerine gittik ama onlar da almadı. Bu defa taktik değiştirdik, yükledik kamyona. Bursa'dan başladık tek tek mağazaları dolaştık. Önce mağazaya giriyorduk 'satılık bidon var' demiyorduk, 'şemsiye almaya geldik' diyorduk. İlk satışı takasla yaptık. Otelleri, sahili dolaştık Bodrum'da bitirdik. Ben bir kucak şemsiye alıyordum arabanın bagajına sığıyordu. Fakat bidonları yolluyorduk, yer kaplıyor dükkanın deposu doluyordu. Onlarda kendi müşterilerine satmaya başladılar. Hep yeni açılan mağazalara gittim. Sonraki sene artık 1987'de Algida, Coca Cola gibi firmalar almaya başladı.
Bir anlamda pazarı kendiniz yarattınız yani?
Satmak için çok dolaştık. O gün kimsenin para vermem dediği ürün bugün 1 milyon adete ulaştı. En büyük üretici hala biziz. En büyük taliplisi de Algida'dır. Onu Ülker ve Coca Cola izler. Sonra bidondan esinlendik ve plastik dubalar yaptık.
Krizle aranız nasıl?
2001'de üretimimizin yüzde 80'i otomotiv sektörüneydi. Zarar ettik. Sonra sepetleri çoğaltalım dedik. Bu krize de esasında yatırımda yakalandık. Ambalaj sanayii ve reklam sektörü için gerekli bazı levha makinaları almıştık fakat daha az etkileniyoruz. Çünkü şimdi işimizin yüzde 30-35'i oto, yüzde 25'i ambalaj ve kalanı promosyon ürünleri. Bunun faydasını görüyoruz.
Termo kovan üretmek nereden aklınıza geldi?
AR-GE merakım çok büyük. Zaten yenilikçilik yapamıyorsanız, ürettiğiniz size hatıra gibi kalıyor. 200 çeşit ürünümüz var. Kimseyi taklit etmeyiz, mutlaka kendimizden bir şeyler katmaya çalışırız. Yabancılar 'Türkler taklitçidir' der, numune vermek istemez. Karamürsel'den bir arıcı bir plastik bal çerçevesi getirdi. Yap, çok satarsın dedi. Elime aldım baktım ne işe yaradığını çözmeye çalıştım. Arıcılığı merak ettim ve her gittiğim yerde arcıları ziyarete başladım. Genellikle de çürük kovanlar, yerlerde gezinen petekler gördüm. Aklıma kovan yapmak geldi.
Bütün petekler tahtadır, siz plastik kovan yapıyorsunuz. Hiç bu olmaz demediler mi?
Arı plastikte hiç durmaz dediler. Ama ilk yaptığım sandıktan arılar çıkmak istemedi! Bir de arının doğasını öğrenmeye başladık. Mesela arı 6 kg çiçek özü yiyerek bir peteği dolduruyor ve mutlaka peteği üfleyerek bal yaptığı yeri sır gibi bir şeyle üfleyerek temizliyor. Bizim kovanda arı peteği sırlamadan bal yapmaya başlıyor. Arı hijyeni tanıyor çünkü. 5 yıl önce başladım izlemeye, şimdi hobim oldu. Bizde doğru, gıda kodeksine uygun hammadde ile üretiyoruz kovanı.
Kovanı geliştirirken nelere dikkat ettiniz?
Dünyadaki kovan tiplerini araştırdık. Türkiye'de her köye göre ölçüler değişiyor. Dünyada ise fenni kovan var. Ağırlıklı olarak kullanılan ise Langstroth denilen bir ölçü. Bir de Dadant yönetimi ile geliştirilen kovanlar var. Biz kendimiz bunlara bakarak kendimiz bir ölçü geliştirdik.
Ürününüze patent aldınız mı?
Kovan tiplerini araştırıp işin içine girince ciddiyeti anladık ve baktık işin boyutu büyüyor duyumla Ankara Patent Genel Müdürü Kaan Dericioğlu ile tanıştık. Patentimizi aldık TÜBİTAK'tan, AR-GE desteği aldık. Projes ile çalıştık. Yapı Kredi Bankası'da yardımcı oldu ve üretime geçtik.
Yurt dışına satmayı düşünüyormusunuz?
Muğla'da bir konferansta Washinghton State University'den bir öğretim görevlisi ile tanıştık. Kendise bize "Biz soğuk bölgede yaşıyoruz sanki bizim için yapılmış" dedi. Şimdi orada kovanın testi yapılıyor. Bir de 3-4 hafta önce Bulgaristan-Plevne'de fuara katıldık. 12 kovan üreticisi arasında inovasyon dalında birinci olduk. Bulgaristan, Polonya, Finlandiya ve Rusya'dan distiribütörlük talep eden, denemek isteyenler bizimle irtibata geçti. Görüşüyoruz.
Türk arıcılar alabilecek mi? Kaça satacaksınız?
İnternette satışa açtık. Alan, çevresindekilere anlatmaya başlıyor. Sandık kovanlar 80-90 bin TL civarında. Bizimkisi 300 bin TL. Ama mutfak robotu gibi bir kovan yaptık. İlk hedefimiz pazarın yüzde 10'una ulaşmak. Yurtdışında özellikle Avrupa ülkelerinde şansımız çok yüksek. Ayrıca Türkiye'deki mevcut ahşap kovanları da destekliyici ürünler yapmaya başladık. Eski kovanları yüzde 50 iyileştiriyoruz.
İlk çizgi Muzaffer Bey'den
Muzaffer Yıldırım, AR-GE'ye çok meraklı bir insan. Eline aldığı her şeyi sonuna kadar inceleyip araştırıyor. Neye yarar, ben ne katabilirim diye bakıyor. 1974 yılından beri kalıpçılık yapıyor. Mesleği esas çıraklıkla öğrenmiş ama akşam sanat okuluna da giderek teknik resim dersi almış. Şimdi üretime geçilecek herhangi bir üründe ilk çizğiyi Muzaffer Yıldırım atıyor. "Ben karakalem çiziyorum sonra ekibimle beraber çalışıyoruz. Ortaya çıkan ürün hepimizin emeği" diyen Yıldırım, 110 kişiye istihdam sağlıyor. Çalışanlarının yüzde 70'i 15 yılı doldurmuş elemanlar. Hatta 30 yıllık çalışanı var. İlk dükkanı İstanbul-Süleymaniye'de açan Yıldırım, şimdi Beylikdüzü'nde 3.500 m2'lik kendi yerinde üretim yapıyor. Bu yıl ise komşu arazileri kiralayarak 10 bin m2'lik alana üretimini yaymış.
KOBİ'lere tavsiyeler
Muzaffer Yıldırım aslında her KOBİ'nin olduğu gibi Türkiye ekonomisinin de değişimine muazzam şekilde ayak uydurabilmiş ve dik durabilmiş bir işletmenin sahibi. Neler dikkatinizi çekiyor diye sorduğumuzda ilk cevabı "Önce kazanmak sonra harcamak gerek. KOBİ kazanmadan harcamamalı" oluyor. Muzaffer Yıldırım'ın ikinci tavsiyesi ise her KOBİ'nin önüne hep rakip çıkacak gibi çalışması ve ürün çeşitliliğine gitmesi. Yıldırım şöyle diyor: "KOBİ'de fabrikatörde boyunu bilecek. Büyük firmalar sadece kendileri için çalışacak ihtisaslaşmış KOBİ'leri sever. Ama krizde herkes kendi derdine düşer. Sapı samanı karıştırmadan işi biraz çeşitlendirmek lazım."

1 yorum:

PINARHİSARLI ARICI dedi ki...

Dünya ve türk arıcılıgına bu derece faydalı olan bir iş adamını tanımak ve bu mücadelede başarılar sagladıgını duymak bir türkün bu kadar başarılı olması gururlanmamıza vesile oldu MUZAFFER BEYİ TEBRİK EDER BAŞARILARININ DEVAMINI DİLERİM